En İyi Zeytinyağı Markası Olma Yolunda
1950 yılında bir baba ve oğlu küçük bir arazi satın alır ve buraya zeytin fidanı dikerler. İlk yıl bir avuç zeytin toplarlar;ikinci yıl bir sepeti dolduracak kadar, üçüncü yıl bir çuval ve dördüncü yıl bir römork. Bozcaadalı, mesleği kaptanlık olan bir aileden gelen ve lakabı da ‘Kaptan’ olan adamın ve ailesinin zeytinle olan hikayesi burada başlar.
Kaptan ve oğlu benim büyükbabam ve onun babasıydı. Büyükbabam 87 yaşına dek zeytin ve zeytinyağı üretti. Nazım’ın ”Yani öyle ciddiye alacaksın ki yaşamayı/ yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin” dizelerinde ki gibi tam yetmiş yaşında zeytin ağacı dikti ve o ağaçların meyvesini yedi, hayatı boyunca Nazım Hikmet okumamış canım büyükbabam.
O bu dünyadan göçtüğünde bizlere miras bıraktığı geleneği sürdüreceğime dair kendime söz vermiştim. Artık bu gelenek, en iyi zeytinyağı markası olma yolunda, benim ellerimde devam edecek.
Ekim ayı sonunda hasadımız başlar. Ticari kaygı gütmeden, daima erken hasat yaparız. Biliriz hepimiz, Aralık ayında yapılan hasat üretici için daha verimli olur. Ama Kaptan’ın hatırası var bir kere. Ona asla hiyanet edemeyiz. Onun ürünü daima en kaliteli, en saf olmalı! Ve yine biliriz hepimiz, erken hasat zeytinyağımızın lezzetini ve besin değerini yüksek tutar. Her yıl hasat zamanı geldiğinde biz hasata mutlaka ”Kaptan’ların ilk satın aldığı” araziden başlarız.
Ya yağmur yağar, yağmurlu havalarda hasada en uygun yer orası olduğundan, ya da başka bir şey olur ve biz kendimizi o zeytinlikte buluruz. İşte burada başlar en iyi zeytinyağı markasının hikayesi. Büyükbabamın yetmiş yaşında diktiği zeytinlik de her yıl arazilerin en verimlisi olur, hiç ama hiç aksatmadan..